A short break in Sharm El Sheikh!
from 25/08/07 to 03/09/07
24 Ağustos 2007 Cuma
18 Ağustos 2007 Cumartesi
Bozcaada
Gemilerde oldugu gibi eger adalar da he/she olarak seslenecek olsak ben Bozcaada'ya "she" olarak seslenirdim. Arnavut kaldirimli dar sokaklari üzerindeki elbisesi, muhteşem denizi gözlerinin turquaz maviliği, mavi kapılı rum evleri sanki gozlerinin boyasıdır.. Kumunun beyazliği ten rengi, üzümleri de bukleli saçlarıdır.
Kaldığımız otelin adı Bağbadem. Merkeze 3-4 KM mesefade ama tamamen doğanın içinde, domatesini, salatasını hatta balkabağını bile kendi yetiştiren bir butik otel. Gecelik oda fiyatı 60 YTL ve buna missss gibi bir kahvaltı da dahil.
Adaya gidildiğinde mutlaka Polente Tepe'sinde gün batımı izlenmeli.. Hatta giderken bir şişe beyaz talay sarap ve 2 kadeh edinilmeli. Bu manzara kutlamaya değer..
Adaya gidildiğinde mutlaka Polente Tepe'sinde gün batımı izlenmeli.. Hatta giderken bir şişe beyaz talay sarap ve 2 kadeh edinilmeli. Bu manzara kutlamaya değer..
Akşam yemeği için Sahil Restaurant'tayız. Menümüzde midye dolma, tereyağlı karides, ahtapot ızgara, deniz börülcesi ve yeşil salata var.. Penir, kavun ve rakıyı da unutmamalı. Tabi bunları yedikten there were no space left for the fish dish! :)
Bağbadem Pansiyon'da kahvaltı harika.. 9 çeşit el yapı reçel mevcut ve 9'u da birbirinden güzel. Adaya özel domates reçeli yapıyorlar ama bence İncir daha lezzetli. Bir de böğürtlen.. Ayrıca kahvaltıya kurutulmuş domates, baharatlı ezine peyniri ve kimyon köklü omleti de söylemeden geçemeyeceğim..
Polente Cafe'nin önü..
Gitmeden önce Deniz mutlaka Çınaraltı Kahvesinde türk kahvesi için; hem çok lezzetli hem çok ucuz demişti. Çınar ağacı o kadar yaşlı ve gür yapraklı ki güneşten kaçıp sığınılacak ve miss gibi bir Türk kahvesi içilebilecek ideal mekan. Ayrıca buz gibi ev yapımı limonatalarını da tavsiye ediyoruz.
6 Ağustos 2007 Pazartesi
Rakı Üstü Kavunlu Frozen
Mangal partilerimiz devam ediyor. Ayhan Abi sağolsun yine bize kebap hazırladı. Bu sefer misafirimiz Doğan. Meğersem ne marifetleri varmış, aşağıda göreceğiz :)
Plan şu: Mangal yanana kadar birer kadeh rakı, etler pişerken kavun ve peynirler ikinci duble, yemekle de üç. Sonrasında Türk kahvesi.. Kahve mutlaka mangalın üzerinde pişmeli.. Fakat Ercanto'nun bir fikri var. Rakı şişesinin sonuna gelmişiz. Ben insem de kahveleri getirsem diyorum ki "Kavunlu Frozen içelim" diye bir ses duydum :)
Akşam için tatlımız yokdu, frozen tatlı niyetine içildi. Mis gibi de oldu. Ellerine sağlık Ercancımmm!
Plan şu: Mangal yanana kadar birer kadeh rakı, etler pişerken kavun ve peynirler ikinci duble, yemekle de üç. Sonrasında Türk kahvesi.. Kahve mutlaka mangalın üzerinde pişmeli.. Fakat Ercanto'nun bir fikri var. Rakı şişesinin sonuna gelmişiz. Ben insem de kahveleri getirsem diyorum ki "Kavunlu Frozen içelim" diye bir ses duydum :)
Akşam için tatlımız yokdu, frozen tatlı niyetine içildi. Mis gibi de oldu. Ellerine sağlık Ercancımmm!
etiketler
Arkadaşlarlayız,
kavunlu frozen,
teras partilerimiz
3 Ağustos 2007 Cuma
Children Of Men (Son Umut)
2027.. London.. There is No children – No future – No hope..!
Bir düşünün.. Dünyada en son doğan bebeğin üzerinden neredeyse 19 yıl geçmiş, insanların gelecek üzerinde hiç bir umudu kalmamış. Üstüne üstük ülkede baskın bir mülteci istinası var ve totaliter bir yönetimle tüm mülteciler gerek sınır dışı ediliyor, gerekse yok ediliyor. Baş rol oyuncumuz Theo’nun (Clive Owen) hayatla hiç bir bağı kalmamış gibi. 2007 yılındaki girp salgınında bebeğini kaybetmiş ve eşinin (Julianne Moore) de onu terk etmesiyle tamamen yanlız kalmış.
Kendisinden bir mülteciyi sınırdan geçirmesi isteniyor ve Theo 5000 pound karşılığında bu işi yapmaya karar veriyor. Sonrasında mülteci Kee’nin (Clare Hope Ashitey) sıradan bir mülteci olmadığını, herkesin uğruna hayatlarını feda edebileceği biri olduğunu öğreniyoruz ve o anda insanlık için “umut” doğuyor.
“Uzun zamandır etkileyici, düşündürücü ve sürükleyici, kadrosunu sağlam bir film izlemedim” diyenlere şiddetle tavsiye ediyoruz.
Bir düşünün.. Dünyada en son doğan bebeğin üzerinden neredeyse 19 yıl geçmiş, insanların gelecek üzerinde hiç bir umudu kalmamış. Üstüne üstük ülkede baskın bir mülteci istinası var ve totaliter bir yönetimle tüm mülteciler gerek sınır dışı ediliyor, gerekse yok ediliyor. Baş rol oyuncumuz Theo’nun (Clive Owen) hayatla hiç bir bağı kalmamış gibi. 2007 yılındaki girp salgınında bebeğini kaybetmiş ve eşinin (Julianne Moore) de onu terk etmesiyle tamamen yanlız kalmış.
Kendisinden bir mülteciyi sınırdan geçirmesi isteniyor ve Theo 5000 pound karşılığında bu işi yapmaya karar veriyor. Sonrasında mülteci Kee’nin (Clare Hope Ashitey) sıradan bir mülteci olmadığını, herkesin uğruna hayatlarını feda edebileceği biri olduğunu öğreniyoruz ve o anda insanlık için “umut” doğuyor.
“Uzun zamandır etkileyici, düşündürücü ve sürükleyici, kadrosunu sağlam bir film izlemedim” diyenlere şiddetle tavsiye ediyoruz.