Hi, Welcome to my blog, enjoy reading.
RSS

15 Aralık 2009 Salı

500 Days of Summer - Aşkın (500) Günü

500 Days of Summer - Aşkın (500) Günü

500 Days Of Summer Marc Webb'in yonettigi, basrolleri Zooey
Deschanel ve Joseph Gordon Levitt'in paylastigi, aslinda Aşk filmi gibi gorunen, özünde ise öyle olmadığını iddia eden, farkli bir konu ile alisilagelmis romantik komedilerden kendini ayristirmis bagimsiz bir romantik komedi izlemek isterseniz Sundance'de gosterime girmis olan 500 Days of Summer’i (Aşkın (500) Günü) siddetle tavsiye ederim.

500 Days of Summer filmin acilis sahnesindeki konusma soyle;

"This is a story of boy meets girl.

The boy, Tom Hansen of Margate, New Jersey, grew up believing that he'd never truly be happy until the day he met the one. This belief stemmed from early exposure to sad British pop music and a total mis-reading of the movie 'The Graduate'.

The girl, Summer Finn of Shinnecock, Michigan, did not share this belief. Since the disintegration of her parent's marriage she'd only love two things. The first was her long dark hair. The second was how easily she could cut it off and not feel a thing. Tom meets Summer on January 8th. He knows almost immediately she is who he has been searching for. This is a story of boy meets girl, but you should know upfront, this is not a love story."

500 Days of Summer biraz Eternal Sunshine of the Spotless Mind tarzinda bir film. Evet onun kadar iyi degil ama tarzinin benzedigini soyleyebilirim. Summer ile gecen 500 Gunluk sureyi 1’den baslayip 500’e kadar anlatmak yerine ilk tanistiklari gunden baslayip olaylari anlatmak istedigi siraya gore sekillendirerek flashback ve flashforward ile anlatma tarzi dikkat cekici ve cok hos bir ayrinti olmus.

Kisaca film, bir erkeğin başına gelebilecek en can acitici bir kız modeli soz konusu; ne istediğini bilmeyen‚öylesine vaktini harcayan‚plansiz yasamaya bayilan, bagliliktan korkan ve hiçbir zaman güvenemeyeceğiniz‚sizi her an yari yolda bırakabilecek bir kız karakteri ve tüm bu ozelliklerine rağmen ona deli gibi aşık olmaktan kendini alıkoyamayan bir erkeğin 500 gunluk surede yasadiklarini anlatiyor.

Soundtrack'inde Smiths, Doves, Regina Spektor, Black Lips, Feist ve Wolfmother var. Ozellikle The Smiths’in “There is a light that never goes out” parcasi o sahne ile cok uyumlu olmus.

Bazi sahneler fotograf kareleri gibi. Ozellikle tren yolculu esnasinda disaridan gelen isikla goruntu hem renkli hem de siyah beyaz karelere donusuyor.. Tek kelimeyle muhtesem.

Teras partisinde ekrani ikiye bolup sag tarafta Tom'un olmasini umdugu sol tarafta da gercekte olan seklinde ikiye ayirdiklari (expectation versus reality) sahneye de bayildim. Gormeyi umdugumuz sahneye baktikca hadi bir umit seklinde dusunurken ayni anda gerceklerle yuzlestirmesi ayrica guzeldi..

Ilk gunlerdeki Tom'un isyerinde asansorden inme sahnesiyle (mutluluktan ucarken) son gunlerdeki ayni sahneyi (perisan halde) pespese koymalari cok guzel olmus.

Joseph Gordon Levitt ve Zooey Deschanel’in oyunculuklari ise gayet basarili.

Soguk kis aksamlarini benim gibi bol kahveyle battaniye altinda gecirenlere siddetle tavsiye ederim :)








12 Aralık 2009 Cumartesi

Denize Dönmek Istiyorum



Cok fazla siir sever biri degilimdir. O cok mutlu okul yillarim Ingiliz Dili ve Edebiyati okurken bir cok siirle hasir nesir olmustum ama hep duzyazilardan hoslanmistim. Shakespeare sonelerini siirden saymazsak siir okumak ve yazmak cok tercihim degildir acikcasi. Belki yeteri kadar anlayamadigimdan belki kisa cumlelerden cok fazla hoslanmayisimdan ya da okurken yazarin hakkini veremedigimi dusunmemden.. Ama bugun okudugum Nazim Hikmet siirini paylasmak istiyorum. Karadeniz'i mi ozledim nedir? :)


Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!


Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!

NAZIM HİKMET

Ferikoy'de Bir Pazar


Farkli satis tecrubeleri edinmek icin Pazar Gunleri Ferikoy'de kurulmaya baslamis, yiyecek icecek disinda herseyin alindigi ve satildigi, daha cok vintage yani bit pazari diye adlandirdigimizda pazarda annemle birlikte gunluk 30 TL odeyerek 1 m'lik stand aldik. Orada satacak cok fazla bir seyimiz aslinda yok ama onemli olan farkli bir satis pazarlama ortami gormek, yeni insanlar tanismak, yeni sohbetler etmek.. Acikcasi beni bu fikir herseyden daha cok heyecanlandirdi. Bere, eldiven, termosumuz, dergi ve kitaplarimizla yarin sabah 10'da ordayiz :)

Ferikoy pazardaki satis tecrubelerimizi - cekebilirsem resimlerle - yarin sizlerle aksam paylasacagim. Ferikoy'de Bir Pazari'i heyecanla bekliyoruz..

Ferikoyde Bir Pazar Facebook Grubu icin tiklayin.

Tarih:
12 Aralık 2009 Pazar
Zaman:
10:00 - 18:00
Yer:
Feriköy-Şişli (Feriköy Semt Pazarı Alanı)
Cadde/Sokak:
Lala Şahin Sk
Şehir/Kasaba:
Sisli, Turkey








3 Aralık 2009 Perşembe

Geride Biraktiklarimiz

Calistigimiz yerler bir sure sonra evimiz gibi geliyor. Hele benim gibi aliskanliklariyla yasayan insanlar icin hayat bagliliklarla dolup tasiyor. Masanin her zaman oturdugum sandalyesinde oturmak istiyorum, yazarini begendigim bir kitabi okuduktan sonra ayni yazarin diger kitaplarini da okumak istiyorum, sevdigim insanlari her gun yanimda gormek istiyorum olmadi telefonla konusmak istiyorum, bir diziye basladiysam ve alistiysam dizi istedigim gibi gitmese bile izlemeye devam ediyorum, her gun kumbarama bozuk para atiyorum, yazmaya basladim mi duramiyorum her gun yazmak istiyorum... bu liste boyle uzar gider..

Buradan nereye gelecegim?

Is degisikligi yapali 5-6 ay gibi bir zaman oldu. Ilk baslarda cok zorlaniyordum, sanki yillardir birlikte oldugum sevgilimden ayrilmisim gibi bosluga dustum, garipsedim, hatta ruyalarimda gormeye basladim :) Zaman herseye caredir derler; zamanla orayi daha az ozler, daha az dusunur oldum. Bu duruma alismaya basladim. Eski sevgilinin artik hayatimizda olmadigini surekli telefona bakmayi birakip artik ondan telefon gelmesini beklemekten vazgectigimiz zaman anlariz. Ben de bugun gibi uzun zamandir web sitesine bakmadigimi fark ettim. Belki de bakmayali haftalar gecti, bilemiyorum. Ama bakmaktan vazgectigime gore hayatimin kilometre taslarindan birini diktigim "eski sirketimin" artik geride kalmis oldugunu fark ediyorum.

Bir cok seyin geride kaldigini kabul ederek yoluma devam ediyorum.



30 Kasım 2009 Pazartesi

Pazarlamakolik - Pazarlama 3.0

Pazarlamakolik test yayininda :)

http://pazarlamakolik.wordpress.com/





GBPFWRX6HBGG

Gunun Motto'su



Mamma Mia


Mamma Mia


Bu ayin basinda is icin Londra'daydim. Sartlar el verdigi kadar hatta sartlari biraz da zorlayarak her Londra seyahatimde mutlaka bir muzikal izlemeye calisiyorum. Gitmeden once Mamma Mia'yi gormek istedigime karar vermistim. Bir gun fuar alanindan erken kacabilirsem 7'deki gosteriye yetisebilecektim. Mehmet ile metro cikisinda bulusup kostura kostura muzikale gitmek icin anlastik. O daha once Mamma Mia'yi izlemisti ama cok eglenceli oldugundan tekrar izleyebilecegini soyledi.


Mamma anne, mia ise benim demek. Hristiyanlarin Meryem Ana, Turkcelestirirsek Aman Tanrim anlamina gelmektedir. Muzikal tek kelimeyle gorsel ve isitsel bir solendi. Oyuncular, sahne dekoru, muzikler tek kelime ile muhtesemdi. Cooook uzun zamandir bir seyi izlerken hic bu kadar eglenmemistim. Muzikal basladiginda yuzume yerlesen gulumseme hic gitmedi. Hatta sonraki gunlerde bile bir cok kere sarkilari mirildaliyip gulumserken buldum kendimi :)

Bekarlığa veda partisi icin denize açılıp donen gençlerin paletler ve şnorkellerle sahneye çıktığı an bence müzikalin en komik sahnelerindendi, Mehmet ve benim gulmekten gozlerimiz yasardi :)

Muzikalin sonunda hatta alkislardan sonra inanilmaz bir supriz bizi bekliyordu. Dancing Queen dahil olmak uzere tum ekip 3 sahane Abba şarkısı seslendirdiler. Sanki müzikal bitti ve bir anda konser basladi! Herkes koltugundan kalkti ve dans etmeye basladi. Sahane bir muzikaldi.

Bu yaziyi Dancing Queen ve resimler ile bitirmek istiyorum. (fotograf cekmek yasak oldugundan internetten bulduklarimla yetinmek zorundayim)

you can dance, you can jive, having the time of your life
see that girl, watch that scene, dig in the dancing queen

ve;

mamma mia, here i go again
my my, how can i resist you?
mamma mia, does it show again?
my my, just how much i've missed you








Misir - Kahire












Kahire Seyahati

Berlin

Berlin

ITB Fuari icin 4 gun Berlin'deydik. Tum gunler fuar alaninda gectigi icin sehiri kesfetmeye sadece aksamlari cikabildik. Malesef gece cekimine uygun bir fotograf makinem olmadigi icin cektigim resimlerin cogu bol bol silulet, gozge ve hayaletlerle dolu. En azindan Berlin Duvari onundeki resimlerin guzel cikmis olmasini dilerim ama olmadi :(

Ocak-Haziran 2010 tarihleri arasindaki planlarimin icerisinde kendime guzel bir makine almak maddesini ekledim. Sonraki 6 aylik periyodda da Guney Afrika'ya safari ve dalis yapmak icin gitmek istiyorum. Ne demisler? Insan hayalleri ile yasarmis. Annemin dedigi gibi once hayal etmeliyiz ve yeteri kadar istemeliyiz. Sonrasinda zaten Allah Baba verir :)

Neyse efendim kisadan hisse Berlin icin bu yaziya ekleyebilecegim fotograflara geceyim.

Fuar'daki Filipinler Standindan


Bizim standimizi kultur ve turizm bakani ziyaret ediyor bizim elimiz ayagimiza dolaniyor

Her taraf bembeyaz, hava sicakligi gunduz bile 0'in altinda!

Berlin Messe Fuar Alani

Berlin'den goruntuler




Atilla Bey ve Carl ile aksam yemekte birlikteyiz. Gece Karaoke Bar'da devam ediyor :)

The Kingdom 2007 (Krallik)

The Kingdom - Krallik



“The Kingdom” 12 Mayıs 2003 tarihinde Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da meydana gelen birden fazla bombalama olaylarını izleyen günlerde yaşananlari konu almaktadir.

Bombalama olaylari esnasinda cok sayida Arap ile birlikte Amerikali sivillerin de hayatlarini kaybetmesinden dolayi FBI yetkilileri hareket gecer ve olayi sorusturmak ve bundan sorumlu olanlari ele gecirmek icin ozel ajanlarindan dordunu Riyad'a gonderir.

Ajanlari yönetmekle görevli olan Özel Ajan Ronald Fluery (Jamie Foxx) hayatının en zor göreviyle karşı karşıyadır. Yanına en güvendiği üç ajan Janet Mayes (Jennifer Garner), Adam Leavitt (Jason Bateman) ve Grant Sykes’i de (Chris Cooper) alan Fluery, cok kisa sure icerisinde teroristleri ele gecireceginden emindir.

Riyad'a vardiklarinda ajanlar kendilerini cok garip bir ortamin icerisinde "tuzaga dusurulmus" sekilde bulurlar. Hareket alanlari cok kisitlidir, mufettiklerinden aldiklari bilgilerin dogrulugundan bile suphe etmeye baslarlar. Yerel yöneticilerin onlara destek olmadiklari bu ortamda yardim eli Suudi polis yüzbaşısından gelir. Onun yardimi ile bir ip ucu yakalarlar ve dogru iz uzerinde ilerlemeye baslarlar.

The Kingdom'in goruntu ve ses kalitesi, efektleri mukemmel. Aksiyon sahneleri cok basarili. Ozellikle filmin acilis sahnesi inanilmaz sarsici ve gercekci. Ciddi bir butce ile hazirlanmis oldugu apacik ortada.. Ayni zamanda unlu oyuncular ile yola cikilmis ve olay orgusu gercege cok yakin sekilde ilermesi saglnmis ki bence bu da cok buyuk bir basari. Filmi izlerken kendinizi bir anda Ortadogunun gunluk hayatinin icerisinde buluyorsunuz.

The Kingdom'in politik bir tarafi da var, izlerken bizlere bazi kavramlari ister istemez sorgulattiriyor.. Ornegin IMDB'deki yorumlarin bazilari Muslumanlik kavraminin yozlastirildigini ve cirkinlestirildigini soylerken bazilari Musluman ulkelerdeki gerceklere ayna tutuldugunu savunuyor. Politik yonunu disarida birakarak kaliteli oyuncular ve iyi bir senaryo ile yaratilmis bu filmi begeneceginizi dusunuyorum.

The Kingdom'in IMDB'deki bilgileri icin burayi tiklayin.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Ailemizin Yeni Uyesi - Nice

Ailemizin Yeni Uyesi Nice Bebek

Kuzenim Esra'nin prenses kizi 7 aylik oldu :)

Ne kadar hizli buyudugunu anlatamam. Her gordugumde boyu bir kac cm daha uzamis ve daha cok tombislesmis oluyor. Su an tum ailenin odak noktasi! Evde Nice'yi ilk kim kucagina alacak, Nice buyudugunde hangi teyzesini en cok sevecek, kime daha cok guluyor, kimin kucaginda somurtuyor, kim ona mamasini yedirecek hatta kim altini acacak kavgalari basladi :)

Aramiza hos geldin Nice :)






26 Kasım 2009 Perşembe

İspanya Tatili

İspanya Tatili

2008 yılının kurban bayramında ben ve Ercan ile kendimizi 10 günlük bir ispanya tatili ayarladık. Ama öncesinde güzelce bir hayal edip tasarladık :) Tüm tatilin fotoğraflarına zaten sitede yer verdim ancak burada tatil öncesinde benim ve Ercantomun yaptığı tam bir aylık hazırlık aşamasında edindiğimiz tecrübeleri aktarmak istiyorum ki gerçekten bize göre dört dörtlük bir tatil planı oldu. (Tatil in kendisi de öyle oldu tabi :)). Ercan’ın da dediği gibi “çok optimum bir plan oldu!”.

Uçak biletlerimizi bayram tatilinin ortasında başlayacak ve çok sonrasında bitecek şekilde ayarladık. Yani aslında arz talep dengesinde talebin az olduğu donemde yer bulmaya çalıştık. Nitekim THY sağ olsun o tarihe inanılmaz uygun bir kampanya koymuştu. Aşağıda ispanya haritasını koydum.

Gidiş gelişimizi Barselona üzerinden ancak nereleri kesin görmek istediğimizi tam olarak başta karar veremedik. İlk başta Barselona sonrasında Madrid ve Güney Ispanya… Burada araba kiralayıp tüm güney ispanyayı gezme planımız vardı. Sonrasında acaba Mallorca, İbiza veya Portekiz’i de bu plana dahil edebilir miyiz diye düşündük. Kültür turu yapacaksanız zaten baştan Mallorca ve İbiza’yı pas geçmeniz gerekiyor. Nitekim iki adaya gidip gelmek bile hem inanılmaz maliyetli hem de vakit kaybettirici oluyor. O yüzden ilk başta “must” ları çıkarmaya karar verdik. Barselona, Madrid, Sevilla ve Granada (Elhamra Sarayı). Bütün planları bu şehirler üzerine kurunca ve tren saatlerine bakınca porto ve lizbonu plan dışında bıraktık. Aynı şekilde Valencia’yi da görmeyi çok istememiz rağmen ters tarafta kaldığından ve vakit kaybında yol açacağından plan dışarıda kaldı. Uzun bir yol haritası, tren saatleri, uçak saatleri planlamasından sonra nihai durum şu şekilde ortaya çıktı;

Barselona’da 4 gün 3 gece,
Son gece saat 12’de Barselona’dan otobüse binip sabah erken varacağımız Madrid’te sadece 1 gece kalmak
Ertesi gün sabah hızlı tren ile sevilla’ya geçmek,
Seville'de 3 gün 2 gece kaldıktan sonra araba kiralayıp,
Önce Cordoba (1 gün)
Sonra Granada (1 gün)

Ve en son Malaga (1 gün) kalıp son gün uçakla malaga’dan tekrar barselona’ya gidip iner inmez de bir4 iki saat arayla uçakla Türkiye’ye dönüş.

Son gece

seklinde tam 10 günlük müthiş bir plan.

Sıra bu tatilin ipuçlarına ve size yol gösterecek kaynaklara yer vermeye geldi.

Önce klasik olarak http://www.tripadvisor.com/ ve http://www.lonelyplanet.com/ gibi herkesçe bilinen siteler dışındaki birkaç site.

http://gospain.about.com/

http://www.barcelona.com/

http://www.raileurope.com/europe-travel-guide/spain/map.html

Buradan bazı genel bilgiler bulmanız mümkün.

Şehirler ile ilgili yaşadığımız her şeyi ayrı ayrı başlıklar halinde fotoğrafların başında yer vereceğim, ancak hızlı tren bileti, otobüs bileti gibi, araç kiralama, iç hat uçuşu, Elhamra sarayı giriş bileti gibi konuları bizim gibi gitmeden halletmeniz sizin yararınıza.

Barselona’dan Madrid’e 8 saatlik bir otobüs yolculuğu ile gittik ama inanılmaz pişman olduk. Bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Ispanya’da da tren uçak gibi ulaşım yolları gelişmiş olduğundan otobüsü daha ziyade Bangladeş, Sri Lanka, Nijerya gibi gelişmemiş ülkelerin vatandaşları kullanıyor. Yani zannetmeyin ki internetten süper sitesi olan otobüs firmaları oranın Varan’ı veya Ulusoy’u. Bildiğiniz Hidayet turizmi J. Hatta şöyle diyim koskoca Barselona Madrid arasında bir firma sefer yapıyor. Bu da talebin ne kadar az olduğunu gösterir. Peki neden hızlı tren ile gitmedik. Çünkü hızlı tren kişi başı 140 Eur iken biz kişi başı 30-40 Eur gibi bir rakamla gittik. Ve gece yolculuğu yaptığımız için bir gecelik otel parası vermedik. Evet iyi bir tasarruf oldu ama yine de çok tavsiye etmem.

Madrid-Sevilla arası hızlı tren daha uygundu. 3 saat gibi bir süre ve kişi başı 80 Eur gibi bir rakamdı. Biletinizi gönül rahatlığıyla http://www.renfe.com/ dan alabilirsiniz. Oranın devlet demiryollarıdır kendileri.

Sevilla’dan kiralayacağımız arabayı da http://www.holidaycars.com/ dan aldık. Merkezi Hollanda olan bu firma da oldukça sağlam. Avis, Europcar vb firmalar için aracı gibi çalışıyor. Biz çok uygun bir fiyata 4 gün için peşinen bir araba kiralamıştık. Gittiğimizde hiçbir sorun yaşamadan aldık. Aslında bir sorun vardı. O da normalde sabaj saat 10:00 gibi teslim almamız gereken arabayı benim alışveriş merakım yüzünden saat 16:00 da teslim almaya gittiğimiz golf marka arabamızı başkasına vermiş olmaları. Kısaca “kusura bakmayın geç kaldınız” dediler. Ercan’dan bir papara yedik ama üstüne günlük 20 eur gibi bir fark vererek son model bir audi A4 vermeyi teklif ettiler Allahtan. Ercan hemen atladı tabi :) GPS de kiralıyorlar haliyle ve GPS aleti ile her caddeyi sokağı, oteli, restorandı o kadar kolay buluyorsunuz ki araba kullanırken kaybolur muyum endişesi yaşamıyorsunuz. Yalnız günlük 16 Eur gibi bir ücreti var. O yüzden 4 gün gibi bir süre bu parayı vereceğinize buradan gitmeden basit bir tane satın almanız bile kariniza olabilir.

Bu arada hangi şehre önce gideceksiniz, hangisi yakın hangisi uzak onu bulmak için de en mantıklı yol http://www.viamichelin.co.uk/viamichelin/gbr/tpl/hme/MaHomePage.htm
sitesini kullanmak.

Son olarak da iç hat uçuşumuz; http://www.spanair.com/web/es-es/ Kişi başı yine 35 Eur gibi bir rakamla ve çok iyi bir saatte Malaga’dan Barselona’ya döndük. Havaalanında freeshopta geçirdiğimiz birkaç saat sonrasında canım THY ile anavatanımıza döndük. :)

Şehirler ile ilgili detay bilgilere ilgili yerlerde değineceğim ama şunu özetle söylemek mümkün. Barselona ve güney ispanya apayrı dünyalar. Barselona için 3-4 gün yeter de artar bile. Madrid için en fazla iki gün (1 gün Prado müzesi için olursa yoksa bence 1 gün de yeter) Sevilla mutlaka görülmeli ve en az 2 gün. Diğer yerler için 1 gün yeter. Zaten Elhamra Sarayı dışında fazla bir şey yok ama Endülüs kültürünü her yerde parça parça almanız gerekiyor. Bizim gitmediğimiz veya planımıza uymayan Toledo ve Valencia da çok popüler yerler. O yüzden dileyenler buraları da değerlendirebilir.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Hayatima Yon Veren Hocalarim & Kitaplari

Diger tatillerin aksine bu bayram tatili evdeyim. Ocak'in ilk haftasi teslim edecegim "Online Pazarlamada Sosyal ve Bilgi Aglari: Semantic 3.0" baslikli bitirme projemle ve pazarlamakolik & somanyfacesofmine blog sayfalarimla ilgilenecegim 4 gun beni bekliyor.

Tatile girmeden once okumak istedigim kitaplarin listesini cikarip www.idefix.com'dan siparislerimi vermistim. Kitaplari okuduktan sonra cok daha ayrintili yazilar yazacagim ama su an hayatimda buyuk onem tasiyan kisiler tarafindan kaleme alinmis olan 2 kitaptan kisaca bahsetmek istiyorum.

Kitap: "Erkegin Yittigi Yerde"
Yazar: Prof. Dr. Zeynep Ergun

Istanbul Universitesi Ingiliz Dili Edebiyatinin her ogrencisi gibi ben de Zeynep Ergun Hoca'ya karsi hislerimi anlatmak istesem rahatlikla bir kitap yazabilirim.

Siniftaki 100 kusur kisiye hakim olarak ders anlatma teknkleri, inanilmaz bilgi birikimi ve paylasim tarzu, ozellikle metin cozumlemeleri ve metinlerarasi analizleri ve bir tulun arkasindan bakar gibi kisik gozlerle dunyaya bakisi, her konusmasinda hayatin icinden verdigi ornekler ile kendisine taptigim bir biliminsanidir. Son sinifta katildigim Mina Urgan Oyku Yarismasinda aldigim dereceyi simgeleyen plaketi bana uzatirken bakislari ile gozleriminin derinliklerinden ruhuma ulasmis kisidir. Insanin 55-60 yasinda bile guzelligini kaybetmeyeceginin ornegidir. Utandiginda kucuk bir kiz gibi yanaklari kipkirmizi olur. Zeynep gencecik bir kiz cocugu isimidir, sahibi yaslansa da o hep cocuk kalir. Kanserle savastigini duydugum gun hissettiklerimi tarif etmem mumkun degil.. Eminim iyilesecektir cunku o cok guclu bir kadindir. Iyilestigi gun gozleri yine eskisi gibi yildiz yildiz olacaktir.

Kitap hakkinda Radikal gazetesinde cikan yaziya buradan ulasabilirsiniz.
Natali Esayan'in kitap hakkindaki yorumlarina ise buradan ulasabilirsiniz.

Kitaptan ziyade Zeynep Ergun Hoca'dan bahsettigimi fark ettim ama ben yorumlarimi kitabi okudugum zamana sakliyorum.



Kitap: "Ag Ekonomisinde Yeni Ticaret Yolu: E-Ticaret"
Yazar: Prof. Dr. Sule Isinsu Ozmen

Sule Ozmen Hocam ile tanisali cok olmadi, aylarla ifade edebilecegim bir suredir kendisini taniyorum fakat kendisiyle tanistigim ilk gun hissettigim sicakligi ve ondan aldigim enerjiyi kelimerle tarif edemem. Guleryuzlulugu, akademik durusu, e-ticaret konusundaki tecrubeleri ve bilgi birikimi, enerjisi, anne sicakligini animsatan tavirlari, neseli ve muzip mizaciyla hayatimda olmasindan buyuk bir mutluluk duydugum biliminsanidir. Bitirme projeme gosterdigi hassasiyet ve motivasyon icin kendisine tesekkurlerimi bir borc bilirim.

Kitabinda e-ticaret konusunda Turkiye'nin durumundan, dunyadaki trendlerden bahsederken kullandigi ornekler hayatimizin tam icerisinde olan hatta belkide hayatimiza yon veren ornekler.. Bir bolumunde karsiniza twitter cikarken diger bolumde karsinizda cicekgonder ya da yemek sepetini bulabiliyorsunuz. Bu alanla bire bir ilgili olmayanlarin bile genel kultur seviyelerini arttirmak ve sanal dunyaya bir adim daha yaklasmak icin mutlaka Sule Ozmen'in E-ticaret kitabini okumalarini tavsiye ediyorum.

Kitap hakkinda detayli bilgiye buradan ulasabilirsiniz.


23 Kasım 2009 Pazartesi

Yeni Ay - New Moon



Bundan 6-8 ay once Irem sayesinde liseli genc kizlar gibi Alacakaranlik serisinin tum kitaplarini okumustum. Her kizin hayali olarak tarif edilebilecek bir motif ile yaratilmis Edward ve Romeo & Juliet'e vampirimtrak sekilde benzer bir ask hikayesi sayesinde "eh ilk kitabi okudum bakalim sonrakinde ne olacak" diyerek diger kitaplari da bana okutturmustu.


Gayet basarisiz olan Alacakaranlik filminden sonra dun ikinci film olan Yeni Ay'i izlemek icin Istinye Park'a gittik. Filmi benden once izleyen Asli "ben gittim ama hic keyif almadim, zaten her sahnesini cok iyi biliyoruz" diyerek filme karsi onyargim daha da artti. Belki dusundugumden farkli bir seyler bulurum dedim ama malesef :( Film ciddi bir hayalkirikligiydi. Bella denen genc arkadasimiz zaten rol yapma ozurluydu, Jacop ve diger kurtadamlarin kaslari bir sure sonra insana fenalik gecirtme kapasitesindeydi (kotu gorundugunden degil fazla ulasilmaz & utopik oldugundan!) hareketli diyebilecegim 1-2 sahne disinda geri kalan dakikalarin tamamen geyik olmasindan dolayi film bizi hicc sarmadi.




Bu arada Edward'in Bella'ya evlenme teklif ettigi son sahnede arkamizda oturan bir bayandan gelen "saka mi bu?' yorumu ile tum seyircilerle birlikte kahkahalar atarak salondan ciktik :))

21 Kasım 2009 Cumartesi

Kis Geldi




Gunes enerjisiyle mi calisiyorum ne?

Kis gelince ustume bir rehavet cokuyor, hareket alanim daraliyor, kedilik icgudulerim fizyolojik ihtiyaclarimi bile degistirmeye basliyor. Hatta giyecek kiyafet cesitlerim azaliyor :) Yazin her gun farkli farkli giydigim ayakkabilarimi bile ozluyorum :)

Kis geldigine gore battaniye alti gecen aksamlar basliyor demek.

Izlenmek icin bekleyen filmler, okunmayi bekleyen kitaplar, bol kahve tuketimi.

Babam ve Oglum'u izlemek istiyorum cok zamandir. Ondan mi baslasam? :)

26 Ekim 2009 Pazartesi

Much